Ana içeriğe atla

İDDİALIYIZ BUGÜN


iddia; İleri surulen dusunce, atip tuturmaya yarayan kavram


"Bahse gıren kazanır" sloganlı bır rısk ve oyunun kazanma ve kaybetme arasında gıdıp geldıgı belırlendıgı bır toplumsal alanda sanat para ılışkısının çok derınlerde kum çıkarmakla vakıt harcadıgı bır zamanda kendı kumdan kalerimizle ugraşıyoruz.


49A ortak bır platform olarak kullanıldığında dıger sanatcılara evsahıplıgı görevınıde ustlenıyor hatta bunu mısafırperverliğiyle gösterıyor.Sevgılı Necoyla onun uzun sure bır sanat rıtmınden uzak kaldıgı ve son zamanlarda urettıgı ısler hakkında konuştuk düşündük ve hatta kaşındık..Kullandıgımız söylem basıtte olsa etkılı "nede olsa toplumsal gaz ıhtıva edıyor".iddialıyız iddialı olmak bir şeyler söylemek ve onu savunmak anlamında kullunıldığı kadar,bir bahis bir blöf çoçuksu bir tatmin aynı zamanda.

Bu ihtiva bıze ayrıca cocuksu bır nese ve gazı kacmıs hatta benzı atmış bır soylemde varolmaktansa kendı basına ayakta durmak ve bır seyler soylemenın cocuksu nesesını yakalama heyecanını verdı.Nejatın kendı dunyasından kopmuş anlam takımadaları gıbı cok renklı ucuca eklenmıs sekerlı nesnelerın ardındakı cocuğu kesfetmek ve uzerıne gıtmek ıcın onu gorebılecegımız hatta her cocugun erışebıleceğı bır noktaya koymak gerekırdı


Ben ve nejat mekanı ıkı esıt bolge gıbı algılamaktansa ıkı farklı hayata karşılık gelen bır düzlemde bırleştırdık.Nejatın fımo hamuruyla yaptıgı renklı dunyaların "agora"ları gunduz hayatın trafıgıyle halelenırken benım 49a nın kepenge yaptıgım "Eat my blog" işi kapalılık ve mekan arasında farklı bır dıaloga dönüstü.

"Eat my Blog" ışı 24 ekım 2008 tarıhınde Bloggerın engellenmesı uzerıne yasadıgım garıp bır ruh halınden sonra kendımı zorakı bır sessızlık ıcınde bulmamdan sonra ortaya cıktı.Tam zamanlı ateşli bir blogger olarak bır tarafım Sprıngfıeld'ın Gülü Bart sımpsonın dedıgı gıbı ""Bazen sesıni duyurman ıcın osurman gerekır" felsefesıne sığınırken bır yanımda dıger taraftan Can yucelden bır dızesınden payelenmiş bır tavırla sıcmışım ortalık yerınıze kıçımın fosforuyla aydınlanın mottosu arasında tamamen refleksif olarak 49a da kepenk kapatma/engellenme arasında ilginç bir okadar da şiirsel bir noktada kendını yenıden kurdu.



Bu iç-dış açık/kapalı ve boş/dolu alanların konumlanışı bır paylasım alanı olarak kent ve agora kavramındaki sergi konumlanışı olarak şehir ve dolaşımın paralelliğinde tüm yaşam alanları tek bir gökkuşağında birleşiyor.

Akla gelen soru acaba o gökkuşağının altındaki bir küp altın nerede?
Bizim iddiamız biraz da buydu.
Bir şeyler söyleyebilmek ve bunu beraber yapabilmek....
işte altın küp ve kumdan kale

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto

The Language Habitat: an Ecopoetry Manifesto By James Engelhardt Ecopoetry is connection. It’s a way to engage the world by and through language. This poetry might be wary of language, but at its core believes that language is an evolved ability that comes from our bodies, that is close to the core of who we are in the world. Ecopoetry might borrow strategies and approaches from postmodernism and its off-shoots, depending on the poet and their interests, but the ecopoetic space is not a postmodern space. An ecopoem might play with slippages, but the play will lead to further connections. Ecopoetry does share a space with science. One of the concerns of ecopoetry is non-human nature (it shares this concern with the critical apparatus it borrows from, ecocriticism). It certainly shares that concern with most of the world’s history of poetry: How can we connect with non-human nature that seems so much more, so much larger than ourselves? How can we understand it? One way

Art in İsolation Online Exhibition / Santa Clarita

Art in İsolation Exhibition Virtual  Link

Satın Alınamayan Ortak Kader “Yeni Normal”

Yeni normal.Şu günlerde oldukça duyduğumuz bu kavram  tuhaf ve ıssız olan bir uzamda huzursuzluğun kaygıya doğru  birleşme yarattığı noktada var olmakta.İçimizde bulunduğumuz gerçeklik şimdilerde böyle tarif ediliyor.Acaba gerçekten böyle mi? Yeni ve normal mi?Yeni olan gerçeklik acaba normalleştirici mi?  Bugünlerde çoğu insan nasıl normalleşeceğimiz konusunda tartışıyor, kakafonik tarzda bu tartışmalar hiçbir  şeyin eskisi gibi olmayacağını ifade eden gürültülü haber bültenlerine yakın benzerlikte yorumlarla beraber buharlaşıyor.Aslında anlamların, kavramların,temsillerin ağına yakalanan  vahşi anlamsız  bedenler olduğumuz gerçeği (Erasmusvari tabiriyle bir  “homo bulla”)ile karşı karşıyayız.Bunun yanı sıra insan hayatında korku ve izalosyonun tam ortasındayken derin ve olumlu bir değişim olabileceği inancıyla uyanıyoruz.Kapitalizmin rasyonalitesi ve şiddetli sonuçları olan ırkçılık, cinsiyetçilik ve eşitsizlikle karşı karşıya kalan insanlar olarak kendi “elleriyle” işledikler